Gazeteci Adem Demir kalp krizi geçirdi. (Ameliyathane ve doktor fotoğrafı temsilidir)
9.08.2025 02:39:19 / Okunma Sayısı: 93

Gazeteci Adem Demir kalp krizi geçirdi

NewsWeek, Anadolu Ajansı, Aktüel Dergisi, Independent Türkçe gibi yayın organlarında ulusal ve uluslararası haberlere imza atan gazeteci Adem Demir kalp krizi geçirdi. Hayata geri döndürülen Adem Demir’in tıkanan iki damarı değiştirildi.

 

 

Gazeteci Demir, taburcu olduktan sonra, yaşadıklarını, “O ellerin sayesinde ikinci hayat hakkı” başlıklı yazıda anlattı. Demir’in Facebook hesabından paylaştığı o yazı şöyle:

 

“Bir ara yurt dışına çok gidiyorlardı. Yeni mezunlar bile okulu bitirir bitirmez işleri hazır olmasına rağmen Türkiye'de çalışmak yerine Avrupa ülkelerine gitmeyi tercih ediyorlardı.

 

Koronavirüs pandemisi sırasında yükleri ağırlaştı, bir de ara sıra saldırıya uğramaları üzerine birçoğu buradaki işi gücü bırakıp Almanya, Fransa, Kanada, Amerika ve diğer ülkelerin yolunu tutuyorlardı.

 

Gidişlerin artması ve neredeyse her ay ne kadar kişinin gittiğine ilişkin istatistiki verilerin basında yer alması üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da buna, "Gidiyorlarsa gitsinler, buralar boş kalmaz merak etmeyin. Bizler de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı istihdam ederiz. Bunlarla yola devam ederiz" diyerek tepki göstermişti.

 

Aslında bir süre sonra da bu sözlerden pişmanlık duyulduğu ortaya çıktı. Geri dönüşlerin sağlanması için kamu spotu bile hazırlandı.

 

"Gidiyorlarsa gitsinler" denilenler sağlıkçılardı. Özellikle de doktorlar. Oysa onlar bu gibi sözleri asla hak etmiyor. Sadece Türkiye'nin değil her ülkenin onlara ihtiyacı var. Sağlık büyük nimet. Zaman zaman herkesin başına bazı dertler açılır ve insan kendisini doktorların o maharetli ellerine emanet etmek durumunda kalır.

 

Hayatım boyunca onlara hep saygı ile yaklaştım. Doktor olamadığım için burukluk hissederken onlara da hep özendim. Çünkü çok büyük bir iş yapıyorlar. İnsan hayatını kurtarıyorlar. Kim bilir o ellerin sayesinde kaç kişi hayata yeniden dönüyor ve ikinci bir şansı yakalıyor.

 

Şahsen onların vesilesiyle ikinci bir hayatı yaşıyorum. Şöyle ki: 30 Temmuz 2025 Çarşamba sabahı, işe başlamışken göğüste yanmayla birlikte ciddi bir sancı ve dayanılmaz bir ağrı başladı.

 

İlk başta başka sebeplere bağlayarak biraz vücudumu dinlemeye ve ne olduğunu anlamaya çalıştım. Sonra mide bulantısı hissi ortaya çıktı ama çok zorlamasına rağmen kusma gerçekleşmedi.

 

Ağır hareketlerle sandalyeden kalktım, lavaboya gittim ve yüzümü yıkayarak derin derin nefes alarak ağrıyı dindirmeye çalıştım. Fakat tüm sakinliğime rağmen ağrı durmadığı gibi daha da şiddetlendi. Ardından soğuk ter dökmeye başladım.

 

Bir anda atlet ve tişörtüm su içinde kaldı. 08.15 gibi dayanamadım ve ofise çok yakın Taksim İlk Yardım Hastanesi'ne gitmek için yola çıktım.

 

Sabahın erken saatiydi ve ofiste benden başka kimse yoktu. Hastane ise ofise yaklaşık 700 metre uzaklıktaydı. Yolda yürürken göğüs ağrısı biraz hafifledi ama terleme arttı. Bir ara yolda düşecek gibi olsam da bir yere tutundum, derin derin üst üste birkaç nefes çektim ve yola devam ettim.

 

Taksim İlk Yardım Hastanesi'nin acil servisine kendimi zor attım. "Göğüs ağrım var" der demez beni hemen "kırmızı alana" alıp işleme başladılar. EKG çekilir çekilmez sakin olan acilin "kırmızı alanı" ana-baba yerine döndü. Birden yaklaşık 10 kişi başıma toplandı.

 

Hemen ufak tefek 3 ya da 4 tane ilaç verdiler. Bunları içtim ve olan bitenleri izlemeye devam ettim. Ne olduğunu anlamıştım. Ama doktor ve hemşireler paniklemişlerdi sanki. Sabahın erken saati olduğu için daha tecrübeli doktor eksikliği vardı galiba.

 

Gözlerimin önünde elektroşok cihazını hazırlayıp, üzerine jel sürdüler. O sahneyi görünce ne yalan söyleyeyim korktum. Ağrı azalmıştı ama terleme daha fazla oldu. Dilim damağım kurudu, kanım çekildi. "Tamam buraya kadarmış" dedim kendi kendime.

 

Hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünde geçmeye başladı. Eşim, çocuklarım, sevdiklerim, dostlarım ve arkadaşlarımı hatırlamaya, onlara doyamadığımı düşünmeye başladım.

 

Gücümü topladım ve sağlıkçılara "neler oluyor, biri bana bilgi versin" diye seslendim. Hiçbiri tepki vermedi. Kimsenin ağzını bıçak açmadı. Bunun üzerine biraz kızgınlıkla "doktor kim" diye bağırdım. Bonus kafalı, tatlı, beyefendi birisi "doktor benim" diye cevap verdi.

 

"Doktor Bey, lütfen neler olduğunu anlatın" diye sordum. Doktor, sakin bir sesle, "Size bilgi vermediler mi?" diyerek cevap verdi. "Hayır" cevabım üzerine soğukkanlı ve daha yumuşak bir sesle "Kalp krizi geçiriyorsunuz. Her şeye hazırlıklı olmalıyız. Elektroşok cihazı tedbiren hazırlandı. Burada müdahale etmeyeceğiz. Sizi herhangi bir hastanenin kardiyoloji servisine sevk edeceğiz. Ambulans hazır, hangi hastaneden kabul geleceğini bekliyoruz" dedi.

 

Doktorun bu açıklaması üzerine ben de toparlandım. Gerçekten her şeye hazırlıklı olmak ve sevdiklerime bilgi vermem gerekiyordu. Eşimi aradım ve "Paniklemeyin ama kalp krizi geçiriyorum. Beni bir hastaneye sevk edecekler" dedim.

 

Eşim ve çocuklarıma haber verirken o arada Okmeydanı'ndaki Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu Hastanesi'ne gönderileceğim bilgisi geldi.

 

Sevk işlemini gerçekleştirecek bir ekip geldi. Tatlı dilli ve güler yüzlü paramedik ekip beni ambulansa koydu ve Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu Hastanesi'ne doğru yola çıktık. Ekip başı genç adamın ilgisi beni çok mutlu etti ve adını sordum. "Barış" diye cevap verdi.

 

Bu günlerde en çok kullanılan sözcüklerin başında geliyor: Barış.

Ayrıca bir evladımın da adı Barış. Güler yüzlü, tatlı dilli Barış, şoförün yanına geçti ve ambulans hareket etti. Taksim İlk Yardım Hastanesi'nin acil servis bölümünün önünden ayrılır ayrılmaz Barış'ın olduğu yerden müzik sesi geldi.

 

Ambulans acı acı siren sesiyle yol isterken kulağım çalan müzikteydi. Bir süre sonra Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu Hastanesi'ne geldik ve yine "kırmızı alan"a alındım.

 

Burada hemen bir işlemin yapılacağını sandım ama öyle olmadı. Çünkü her taraf tıklım tıklımmış. Taksim İlk Yardım Hastanesi’nde yapılmıştı ama yine kan alma, tansiyon ölçme ve EKG çekimi yapıldı. Yine yüzler düştü fakat yapılacak bir şey de yoktu.

 

Üstüm çıkarıldı, saatim, telefonum ile diğer eşyalarım alındı. O arada kapıda bekleyen eşim ve çocuğumun içeri alınmasına izin çıktı. Saat kavramı bende bittiği için ne kadar beklediğimi bilmiyorum. Ancak bir ameliyat masasının boşaldığını, hemen beni alacaklarını söylediler.

 

Ardından acilden kardiyoloji servisinin ameliyat bölümüne götürüldüm. Hepsi gençtiler. Kimin doktor, kimin hemşire, kimin ise diğer görevli olduğunu bile anlamadım. Hepsi karınca gibi hızlıca ama hiç ara vermeksizin çalışarak beni ameliyat masasına yatırdılar.

 

Sonrası yine bir film sahnesi gibi. Her şey gözlerimin önünde gerçekleşti. Zaten zor bulunan damarlarımı bulmaya çalışıyorlardı. Birileri sağ kolumda anjiyoya başlamak için uğraşırken bir diğer ekip de sol kolumda damar yolunu açmaya çalışıyordu.

 

Artık göğüs ağrımı unuttum. Çünkü damar yolu açmak yeterince canımı yakıyordu. Zira bulana kadar iğneyi birkaç kez batırıp çıkarmak zorunda kalıyorlardı. Sebebi de damarlarımın şekerden dolayı çok zayıflamış olmasıydı tabii ki.

 

Yaklaşık 40 dakika sonra anjiyoyu yapan doktorlardan biri "şimdi ağrınız biraz artacak. Endişelenmeyin bu bizden kaynaklanacak" dedi. Ben "tamam" dedim ve 10 dakika sonra "işlem bitti, geçmiş olsun" diyerek masadan kalktı ekip.

 

Sonra hepsi "Çok geçmiş olsun. Verilmiş sadakan varmış. Allah seni sevdiklerine bağışladı. Bu dünyada yenilecek bir lokma ekmeğin daha varmış" diyerek odadan çıktılar.

 

Ardından üzerim temizlendi ve anjiyonun yapıldığı odadan çıkarıldım. 5 dakika sonra da hiçbir ağrı ve sızım kalmadı. Sanki bir şaka yapmış gibi hissettim kendimi.

 

Oysa iki damar tıkalıymış. Ana artar ve ana toplar damarların sağlam ama sol taraftaki iki damar müdahale sonucu açıldı. Birisine stent takılırken diğer damar da ilaçlı balonla açıldı.

 

Yoğun bakım ünitesinde bir gün, normal serviste ise bir gün kaldıktan sonra taburcu oldum.

 

Şunu ifade edeyim: Her hastane ana-baba yeri gibi. Tüm sağlıkçıların işleri çok yoğun. İnsanlar karınca gibi sürekli sağa-sola koşuşturuyorlar. Sağlıkçılar olağanüstü bir çabayla işlerini yapıyorlar. Buna rağmen bazen hasta veya hasta yakınları acıyla onlara beddua ediyor.

 

Ancak hiçbiri bedduayı hak etmiyor. Hiçbir "giderlerse gitsinler"i hak etmiyor.

 

Onlar, ellerine düştüğümüzde bizleri yaşatmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

 

Bizler de onlara gereken saygıyı göstermeliyiz. Onun için ne olur hiçbirisi gitmesin. Elleri de dert görmesin.

 

Bugün doğum günüm. Sağlıkçıların vesilesiyle ikinci bir hayat hakkı elde ettim. Allah kimseye dert vermesin. Verirse de dermansız bırakmasın!”

 

Neafoni

 

 

0 Yorum Yapılmış

Habere Yorum Yap

İLgili Haberler
Neafoni haber / 10.08.2023 23:16:07
Hataylılar neden unutuldu?
Neafoni haber / 16.03.2025 11:20:33
Ağaçta mahsur kalan kedi nasıl kurtarılır?

© © Neafoni HABER. Tüm Hakları Saklıdır. Haberlerimiz Kaynak Gösterilerek Kullanılabilir